|
|
 |
sayfa 3 |
Yeni sayfanın içeriği
|
|
|
|
Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Jean Claude Trichet, kredi krizinin sürdüğünü söyledi.
Trichet, BBC'ye verdiği demeçte, “Biz, devam eden, çok ciddi bir piyasa düzeltmesi görüyoruz, düzeltme henüz sona ermedi” dedi.
Merkez bankalarının şu anda faiz oranlarını düşürürse, bunu çok ciddi sorunların takip edeceği uyarısında bulunan Trichet, “Siyaset yapıcıların önceliği fiyat istikrarını sağlamak olmalıdır. Orta vadede fiyat istikrarı ve fiyat istikrarında güvenilirlik, üst düzeyde sürdürülebilir (ekonomik) büyüme ve sürdürülebilir istihdam yaratmak için en iyi yoldur” diye konuştu.
Petrol ve gıda fiyatlarının yükselmesinin enflasyonist baskıları artırdığına dikkati çeken Trichet, enflasyonu kontrol altına almanın refahı ve istihdamı korumanın en iyi yolu olduğunu vurguladı.
Enerji ve gıda fiyatlarındaki yükselişi 1970 yılındaki petrol şokuyla karşılaştıran Trichet, bir çok Avrupa ülkesinin 1970'li yıllarda sıkı para politikasında başarısız olmasının, bölgenin rekabet yeteneğine zarar veren yüksek ücretlere yol açtığını, bunun da kitlesel işsizlikle sonuçlandığını ifade etti.
Halen işsizlikle mücadele etmenin bu çağın “mirası” olduğunu belirten Trichet, tüketici fiyatlarının hızla yükselmesine rağmen, yüksek enflasyonun ilelebet sürmeyeceğini söyledi
|
|
|
ANKA |
|
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Türkiye’nin bu yıl 2007’deki gibi bir kuraklık görmediğini, ancak tarım ürünleri açısından benzer bir süreç yaşadığını belirtti.
Önlem alınmazsa Ramazan ayının da yaklaşmasıyla başta baklagiller olmak üzere tarım ürünü fiyatlarının “astronomik” düzeye çıkacağını kaydeden Yetkin, söz konusu süreçte Türkiye’nin ithalat ve ihracat dengesinin aleyhte gelişeceğini vurguladı. Yetkin, Türkiye’nin normal koşullarda kuraklık olmasa dahi 2006’daki üretimi yakalamasının zor gözüktüğünü, yüksek maliyet ve düşük üretici fiyatı nedeniyle sürekli çiftçinin aleyhine işleyen bir sürecin bulunduğunu anlattı.
TZD Genel Başkanı Yetkin, bu yıl Güneydoğu Anadolu’daki kuraklığın getirdiği verimsizlik nedeniyle bakliyat üretiminde ciddi azalma ve daralma yaşanacağını dile getirdi. Tarım sektörünün 2008’e küçülerek ve daralarak girdiğini, geçen yıl sektörde yüzde 7’lik düşme yaşandığını anımsatan Yetkin, “Bu yılda ülkemizde ve dünyada ciddi bir süreç yaşanıyor. Bu süreçle son dönemlerin bir fotoğraf çekilmiş oldu. Gıda savaşları, gıdaya ilişkin ayaklanmaların öne çıktığı bu dönemde dünyada zengin ülkeler ile az gelişmiş ülkelerin arasındaki çarpıklık su yüzüne çıktı. Bunun temel nedenlerinin enerji ve gıda üretimine ilişkin olumsuzluklardan kaynaklandığını görüyoruz” diye konuştu.
"MERCİMEK ÜRETİMİNDE YÜZDE 70-80’LIK ÜRETİM KAYBI"
Kuraklığın özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu ve İç Anadolu’nun bir takım kesimlerinde yüksek derecede ortaya çıktığını vurgulayan Yetkin, özellikle mercimek, nohut, fasulye de tarımsal üretimin yönünde ciddi olumsuzluk yaşandığını söyledi. Yetkin, Türkiye’nin, mercimek üretiminde kuraklıktan dolayı yüzde 70-80’lik üretim kaybıyla karşı karşıya bulunduğunu, Türkiye’nin bu üründe ihracatçı konumdan ithalatçı konuma geleceğinin artık net olarak göründüğünü dile getirdi.
Dünyadaki işlenmiş gıda ürünlerinde rekabetçi bir sürecin yaşandığını belirten Yetkin, “Bu kadar kritik bir noktada Türkiye’nin kendi tedbirini alması, yeni bir yol haritası çizmesi, yeni bir strateji belirlemesi gerekiyor. Türkiye ilk olarak ithalatı önleyici tedbir alması, ardından dünyadaki acımasız bir pazar savaşında ihracata yönelik ürün sayısını arttırarak, dünyada kendi yerini kendi gerçekleriyle ve kendi politikalarıyla alması gerekiyor” dedi.
Ülkede tarıma ayrılan kaynakların yeterli düzeyde olmadığını vurgulayan Yetkin, söz konusu durumun Türkiye’nin dünyada tarımı destekleyen ülkelerle rekabet etme şansını azalttığını söyledi. Yetkin, Türkiye’nin ithal etmek zorunda kaldığı ürünlerin sayısını azaltarak, ihracatı arttıran ve iç pazarı dengeleyen bir model oturması gerektiğini belirtti.
SEKTÖR İSTİHDAMI GİDEREK AZALIYOR
Tarımdaki istihdamın giderek azaldığını vurgulayan Yetkin, “İnsanlar yüksek maliyetlere dayanamıyor, girdi kullanamıyor, verimini arttıramıyor. Neticede ürününü de istenilen fiyata satamadığı için de ister istemez bu yapıdan uzaklaşan bir kesim oluyor. Bu ciddi bir durumdur, son 3 yılda 1 milyondan fazla insan bu alanı terk etmiştir” dedi. Stratejik konumu nedeniyle Türkiye’nin ulusal bir tarım politikasıyla dezavantajlarını avantaja çevirebilecek konumda bulunduğunu dile getiren Yetkin, şunları dedi:
“Türkiye’de gıda fiyat anarşisi, gıda terörü var. Çiftçi üretmek istiyor ama üretemiyor. Tarım sektörünün maliyet enflasyonu o kadar yüksek ki çiftçi alamıyor ve kullanamıyor. Tarımdaki istihdam giderek azalıyor, valizini alan geçici tarım işçisi olarak belirli tarım bölgelerine ya da büyük kentlerin varoşlarına gidiyor. Cinayet, boşanma, sosyal patlamalar burada aranacak. Boşa çıkan bir nüfus var, işsizlik yer değiştiriyor. Bunun için tarım politikalarının yeni dünya düzenine uygun şekilde masaya yatırılması lazım.”
“GAP’IN BİTİRİLEMEMESİ TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK EKSİKLİK”
Yetkin, GAP tamamlandığında beraberinde Türkiye’nin birçok sorununu da çözeceğini dile getirerek, “Yıllardan beri hedeflenen GAP’ın bitirilememesi Türkiye için çok büyük eksikliktir. Hedeflenen planda 3 yıllık bir dönem kaldı, GAP’ın bir an önce bitirilmesi gereklidir” dedi. Proje kapsamında sulama yatırımlarının bir an önce tamamlanması gerektiğini vurgulayan Yetkin, şunları dile getirdi:
“GAP bitirildiğinde mantık yabancı yatırımcıların cirit attığı bir planlama hedef olmamalıdır. Üreticiyi ayağa kaldıracak yeni önermeler ve yeni politikalar ayrıca tarımsal sanayinin güçlendirileceği bir politika yürütülmelidir. Bölgesel kalkınmayı sağlayabilecek bir strateji düşünülmelidir. GAP dünyaya açılan bir pencere, üretim merkezi olabilir. Projeye ayrılan kaynağın ihtiyaçların sırasına göre tespit edilmesi ve ardından gider bütçesini oluşturmak lazım.” |
ekumcu@hurriyet.com.tr
Petrol fiyatları üzerine spekülasyon
Petrol fiyatları uçuyor. Önce, varil başına 50-70 dolar aralığı normaldir denirdi. Sonra, 80-100 dolar arası normal kabul edilmeye başlandı. Petrolün varili 120 doları geçince, hangi fiyat aralığının normal kabul edilmesi de artık bilinemiyor.
Bazıları, petrol fiyatının 150-200 dolar arasında yerleşmesinin normal karşılanması gerektiğini söylüyor. Bazıları da, gelinen fiyat düzeyinin spekülatif talepten kaynaklandığını, dünya ekonomik büyümesinin düşmesiyle petrol fiyatlarının hızla gerileyeceğini savunuyor.
Hangisi doğru?
TALEP ETKİSİ
Petrolün iki önemli özelliği var. Birincisi, petrolün enerji üretimi içi vazgeçilmez bir girdi olması. İkincisi, petrolün kısa dönemde de, uzun dönemde de arzının sınırlı olması. Dolayısıyla, petrol fiyatları doğal olarak talepteki değişmelere çok hassas. Petrole olan talebin artması ya da talepte ileriye dönük artış beklentileri petrol fiyatlarını kolaylıkla uçuruyor. Bu yapısıyla, petrol piyasası spekülasyona en açık alanların başında geliyor.
2000’li yılların ilk yarısında petrol stoklarının şiştiği gözleniyordu. Dünyanın dört bir tarafında petrol depolama tankları inşa edildi. Bu dönemde petrol fiyatlarının şişmesinin arkasında spekülatif talep vardı denebilir. Ama, 2000’li yılların ikinci yarısında durum değişmiş gibi görünüyor. IMF gibi uluslararası kuruluşlarla petrol endüstrisini yakından takip eden kuruluşların raporlarına göre, petrol stokları belli bir istikrara kavuştu. Stoklar artmıyor, hatta dönemsel olarak azalmalar dahi söz konusu.
O halde, son birkaç yıldır petrol fiyatlarının artmasında gerçek bir talep artışından söz edilebilir. Uzun dönemli eğilimler de zaten bu yönde işaretler taşıyor. Örneğin, dünyanın gelişmekte olan ülkeleri gelişmiş ülkeler düzeyinde petrol tüketmeye başlasalar, dünyada petrol talebi bugünkü düzeyinin 2.5 katı olacak. Çin ve Hindistan gibi hem kalabalık hem de hızla büyüyen ekonomilerde petrol talebi doğal olarak katlanarak büyüyor.
Amerika’da yaklaşık her bir kişiye bir motorlu araç düşüyor. Çin’de her 40 kişiye bir motorlu araç düşüyor. Hindistan’da yaklaşık aynı düzeyde. Bu ülkelerde motorlu taşıt sayısı Amerika’nın onlarca misli artmaya başladı. Bu şartlarda, dönemsel dalgalanmalar olsa da, petrol fiyatlarının artmaya devam etmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Petrol fiyatlarının artması ekonomik büyüme üzerine tüm dünyada önemli bir kısıt oluşturabilir. Son dönemde "küreselleşme kime faydalı?" tartışmalarının arkasında biraz da petrol fiyatlarının ekonomileri zorlaması var.
BİZ DE ALIŞMALIYIZ

Tüketimin çok önemli bir bölümü ithalata dayandığı için petrol fiyatlarındaki gelişmeler Türkiye ekonomisi açısından da önemli. 2007 yılında Türkiye ham petrol ithalatına 11.8 milyar dolar ödedi. Halbuki, 1998 yılındaki ham petrol faturası 2.1 milyar dolar kadardı. Bu iki yılda ithal edilen ham petrol miktarında da çok önemli bir fark yok. Ton başına ham petrolün fiyatı Türkiye için 1998 yılında 80 dolar düzeyinden 2007 yılının sonunda 650 dolara çıktı.
Grafikten de görüldüğü gibi, ham petrol fiyatındaki artış özellikle 2006 yılının sonundan itibaren çok hızlandı. Belki bu düzeylerde bir süre salınsa da, Türkiye ekonomisi de önümüzdeki dönemde yükselen ham petrol fiyatlarına alışmak zorunda gibi görünüyor.
Hepinize iyi bayramlar
|
|
|
|